THE TORTURED POETS DEPARTMENT: THE ANTHOLOGY

Taylor Swift bu albümle oldukça ve acımasızca dürüst, kırılgan ve bir o kadar da bayağı.

Bazen bir sanatçının işini yeniden yaratmak, belirli taktikleri kullandıktan sonra oldukça kolaydır. Hatta bu konuyla ilgili olarak internette Gülse Birsel esprilerine bile rastlamış olabilirsiniz. Örneğin, başta içe kapanık ama ilerleyen bölümlerde karakter gelişimini tamamlayan tuhaf bir tip, gayet eğitimli iyi bir aile ve onların garip komşuları, sürekli dilimize pelesenk olacak tekerlemelerle konuşan ve yer yer odadaki fil olabilecek başka bir karakteri birleştirerek bir Gülse Birsel senaryosu yazabilirsiniz. (Kendisine sevgiler bu arada.)

Peki, bu durum Taylor Swift için nasıl işliyor? Bunun için Taylor’ın son zamanlardaki işlerine bakalım:

  • Vurucu ve uzun şarkı sözleri? Check.
  • Melankolik ama yer yer heyecanlandıran prodüksiyonlar? Check.
  • Albümden kısa süre sonra gelen ek şarkılar? Check.

Bu yaratım ve pazarlama noktalarına dikkat etmek, ortaya klasik bir Taylor Swift albümü çıkarmak için yeterli olabilir. Ancak onunki kadar etkili bir hayran gücü ve medya kapsayıcılığı için yeterli mi, emin değilim.

Taylor, geçtiğimiz günlerde on birinci stüdyo albümü THE TORTURED POETS DEPARTMENT‘ı yayımladı. Albümün çıkışından iki saat sonra tam on beş ek şarkılık THE ANTHOLOGY versiyonunu duyuran Taylor, dinleyicilerine yaklaşık iki saatlik ve otuz bir şarkılık yeni bir çalışma hediye etmiş oldu. Swift’in 2023-2024 yılları arasında gerçekleştirdiği Eras Tour sırasında tasarlanan albüm, Post Malone ve Florence + the Machine düetleri içeriyor. Taylor, albümün dürtüsel şarkı yazma histerisinin en son ürünü olduğunu vurgularken, albüm için, hayatının en içinden çıkarıp raflara koyduğu bir albüm olduğunu belirtmiş. Albüm, eskiye dair mesajlarla dolu. Her şarkının kime hitap ettiği tam olarak anlaşılmasa da albümde uyuşturucu bağımlılığından kendisinin ikinci plana atılmasına duyduğu siteme kadar birçok tatsız detayı görüyoruz.

Albümün çeşitli ticari başarıları da var: Spotify’da tek günde en çok dinlenme ve Swift’in önceki satış rekorunu kırma gibi eşikleri de aşan bir albüm TTPD. Bu tarz başarılar Taylor’ın alışkın olduğu şeyler. Zira sadece yeni müzikle değil, yeniden kaydettiği eski albümleriyle de rekorlar kırmış bir sanatçı kendisi. Ancak belki de Taylor’a dair son zamanlarda alışkın olmadığımız bir şeyle bu albümde karşılaşmış olabiliriz: bayağılık.

İsterseniz oturun, işimiz uzun

Taylor’ın daha önce de sürpriz albüm duyuruları yaptığını biliyoruz. En son Lover albümüyle bir dönemin içinde olduğunu önceden belli etmişti. Ondan sonra gelen folklore albümüyle ise daha çok “Sürpriz, şu tarihte albümüm çıkıyor!” tarzında bir duyuru benimseyen Taylor, albümleriyle ilgili yeni hamlelerinde gizem ve bulmaca çözdürme stratejisine evrildi. Bu albümle de bu geleneği bozmadı. Ancak bu albüm önceki işlerine kıyasla bir veya birden fazla şeyi daha az içeriyordu. Şarkı sayısı dışında…

Albümde çok fazla şarkı var. Otuz bir şarkı ve neredeyse hepsi melankoli teması etrafında toplanmış. En son bu kadar uzun bir albümü Chris Brown’un 2019’daki çalışması Indigo’da görmüş olabilirim. Bir albümde ne kadar çok şarkı varsa albümün doğru orantılı olarak o kadar yoğun bir şekilde içi boş şarkılar içerdiği bir gerçek. Bu durum, Taylor için de değişmemiş ne yazık ki.

Albüm oldukça olgun ve bu olgunluk, Taylor’ın çığlıklarında ve yaptığı düet seçimlerinde bile hissediliyor. Ancak olgunluk, albümün kalitesini sorgulama aşamasında etkisini yitirmiş gibi görünüyor. Sahip olduğu pazarlama dehası ve kurduğu iletişimle çoğu zaman sağlam adımlar atan Taylor’ın bu yeteneği gelişirken sanatsal açıdaki vizyonerliğinin, aynı oranda olmasa bile belli bir ölçüde, geri kaldığını bu albümle görmüş olduk.

Aceleye getirilmişlik hissi, otuz bir şarkının birinde olmasa bile birinde kendini belli ederken Taylor’ın vokal performansını önemli ölçüde zedeleyecek herhangi bir parça bulunmuyor. Tüm ekip, albümü yıldız yapacak olan unsurların Taylor’ın ne söylediği ve bunu melodik olarak nasıl söylediğinin farkında. Bu yüzden albümdeki küçük aksaklıkları, mikrofona yansıyan peh sesleri gibi, kimse umursamamış. Buna rağmen özellikle So Long, London şarkısının başında olduğu gibi bazı şarkılara eklenmiş harmonik dokunuşlar, albümü Taylor’ın hayal ettiği kadar soyut kılmakta başarılı olmuş.

Yaşadım, gördüm, şarkısını yaptım

TTPD, tema olarak birden fazla noktaya değiniyor. Kalp kırıklığı ve aşk, en ağır basan temalar arasında ancak bazı şarkılarda ün ve kendini yeniden keşfetme gibi konulara da dokunuluyor. Sadece soyut duygulara değil, aynı zamanda gerçek şehir ve mekânlara da atıfta bulunan Taylor, sözlerinde Yunan mitolojisi ve eski aktrislerden de bahsediyor.

Son dört sene içerisinde yepyeni dört albüm ve birden fazla yeniden kaydedilmiş albüm çıkaran Taylor’ın üretken olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine de bunu bize hatırlatmak istemiş olacak ki I Can Do It With a Broken Heart şarkısında “Çokça ağlıyorum ama aynı zamanda çok da üretkenim” dizelerini buluyoruz. Bu şarkı ek olarak bizi ters köşe yapıyor çünkü prodüksiyonu gereği hareketli olmasıyla diğer şarkılardan ayrılıyor ve kendimizi bir anda Midnights evreninde buluyoruz.

Albüm, Post Malone düeti Fortnight ile soyut ve duygusal bir tonda açılıyor ve devamında da benzer bir çizgide ilerliyor. Şu anda Amerikan futbolcusu Travis Kelce ile hem göz önünde hem mutlu bir ilişki sürdüren Taylor, TTPD ile önceki iki erkek arkadaşı Joe Alwyn ve The 1975 solisti Matty Healy‘e vedasını şarkılara gizlediği çeşitli mesajlarla yapıyor. Londra’da Alwyn’le geçirdiği zamanlara dair birtakım anıları “Bizi en moralsiz zamanlarının tanrılarına kurban etmiştin… Sinirliyim çünkü burayı çok sevmiştim.” diyerek anlatan Taylor, eski sevgilisini ve Londra’yı artık geride bıraktığını bu şekilde ifade ediyor.

Yine bir başka hüzünlü hikayeyi Fresh Out The Slammer şarkısındaki “Arkadaşlarım çok uğraştı ama onları dinlemedim. Gülüşünü kısacık bile görebilmek için her gün bak nasıl eridim.” dizeleriyle yakalıyoruz. İddialara göre şarkının odağındaki isim bu sefer Matty Healy. Kendisiyle tutkulu ama bir o kadar da çalkantılı bir ilişki yaşayan Taylor, şarkıda samimiyetinden ödün vermeden içinde bulunduğu zorluğu satır aralarında duraksamadan ortaya döküyor.

Yine de albüm sadece toksik ilişkilerden öte bir şey mi anlatıyor? Hayır, ün ve onun getirdiği toplum eleştirisine de But Daddy I Love Him ve Who’s Afraid of Little Old Me? gibi şarkılarda yer verilirken olumsuzluklara rağmen ilerlemeyi ve kendimizi keşfetmeye devam etmeyi sürdürmemizi söyleyen mesajlar da görüyoruz. Tıpkı Clara Bow şarkısında “Gelecek parlak, göz kamaştırıcı.” denildiği gibi…

My Boy Only Breaks His Favorite Toys

“Kendimi toparladığımda
beni çok özleyecek.”

Son söz

THE TORTURED POETS DEPARTMENT, oldukça kişisel ve acımasız bir albüm. Aynı zamanda melankolik, gerçekçi ve önceden tahmin edilebilir bir iş. Yaratıcılık açısından bereketli bir sanatçı olan Taylor, temelde yaşadıklarını anlatıyor aslında. Bunu her albümle yapıyor: Bazen folklore ve evermore‘da olduğu gibi sadece masal anlatırken, bazen de tıpkı bu albümde olduğu gibi dürüst olup yaşadıklarından bahsediyor.

Değişmeyen bir şey varsa o da Taylor’ın söz yazarlığındaki yeteneği. Bir cümleyi direkt olarak ifade etmek yerine onu soyutlaştırıp anlatmak, zaten kendisine yazar denilen insanların yapabileceği bir şey. Ayrıca vokaline uygun melodilerle ilerleyen sanatçının risk almamaya devam etmiş olması da albümü melodik olarak kulağa hitap eder bir halde kılıyor.

Değişen bir şey varsa o da kaybolan orijinallik ve heyecan vericilik. Sürekli aynı prodüktörlerle çalışmak, aynı türlerde üretmek ve aynı stratejiyi izlemek, bir süre sonra Taylor’ın bile söz yazarlığının önüne geçebilir gibi geliyor bana. Midnights albümündeki Vigilante Shit şarkısının ne kadar heyecan verici olduğunu hatırlayın. Bir an için reputation albümüne geri döndüren bu şarkı, görevini çok iyi üstlenip albümdeki yumuşak ve mayıştıran havayı bir anda dağıtmış ve bize albümü dinlemeye devam etmek için gerekli odağı geri vermişti. Bu albümde de benzer bir durumu yaşıyoruz ancak otuz bir şarkılık albüm için bu hamle yeterince güçlü olmuyor ne yazık ki.

Albümü dinlemek üzüyor. Bir insanın toksik ilişkilerinden iyileşmesi kolay bir şey değil. Kendi gücünün farkında olan Taylor ise şu anda mutlu. Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda bununla yüzleşmek için gerekli güce sahip olduğunu biliyor. Kendini yenileme konusunda da aynısını yapacağını umduğum Taylor’ın sıradaki albümüne olan beklentim bu yüzden yüksek. Çünkü bir şeylerden sıkılmaya başladığımı anladıktan sonra ondan umudu kesmek yerine devamının nasıl olacağını daha heyecanla bekliyorum.